Toprağı bol olsun. Yeşilçam'ın usta emektarlarındandır Erol Ağabeyimiz. Bizler hep onu o insanı ürküten kahkahalarıyla, kötü adam rolleriyle tanıdık.
Fakat bilenler bilir ki rahmetli özel hayatında karıncayı bile incitmeyen, pamuk gibi bir adamdı. Çocuklarına hem analık babalık ederek zor bir hayat sürdü.
Evet zor bir hayat...
Şimdilerdeki oyuncuların lüks ve şatafatlı hayatı göze çarpıyor ama zamanın Yeşilçam aktörlerinin anılarında nedense bir yoksulluk izi var.
Rahmetli Erol TAŞ da çay ocağı işletiyordu aynı zamanda.
Sayısız filmde rol adı, Türk sinemasına yeri doldurulmaz bir katkı sundu. Büyük ustayı yazıma konu etmemin sebebi elbette size tanıtmak, takdim etmek değil. Nitekim böyle bir ustayı anlatmaya ne kelamım ne de yaşım kifayet eder.
TRT Arşiv'de yayımlanan bir röportajına tevafuk ettim. Ve sözleri beni derin düşüncelere götürdü.
Şöyle diyordu:
"Ödül törenlerinde taşlandım, yuhalandım. Çok dövdüler, kafamda bile kırıklar var. Ne diye insanlara kötülük ediyorsun diye dövdüler hep."
Söylemeye dilim varmıyor ama ne yazık ki bizim insanımızın gerçeklik algısı hep problemliydi. Ekrandaki dünya ile gerçek dünyayı ayırt edemiyordu. Literatürdeki vasat dünya sendromu kavramının tam karşılığıydı. Süslü yalanlar, acı gerçeklerden daha çekici geliyordu.
İşte bu ahvalde yedi bin yıllık tarihine ve sayısız güzelliğine rağmen bir türlü hak etitği yere gelemeyen, yazın biraz uğranıp sonra göç edilen mahzun Darende'mize sadece gerçekleri gösteren bir ekran takdim edilmek adına evvelden beri gazetecilikle iştigal eden Ahmet ÇAKIR'ın gayretleriyle Darende Postası kuruldu.
Ve ben garip de bundan böyle bu anlamlı gayrete destek olmaya çalışacağım gibi yazılarımla da sizlerle olacağım.
Hem bir girizgah yaptık, hem maksudumuzu dillendirdik hem de büyük ustayı yad etmiş olduk.
Ekrandaki e-posta adresi üzerinden dilediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.
Yunus'un dediği gibi...
Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım!