3 Bin Dönüm Üzüm Bağı Yok Oldu
AHMET ÇAKIR/DARENDE
Günpınar ve Yokuş’taki 3 bin dönümlük üzüm bağları, köy halkının geçim kaynağıydı; ancak bağlar uzak, bakımı zahmetli ve gurbetçilik nedeniyle ihmal edilince, pancar ve patates ekimi gibi nedenlerle zamanla yok oldu. Azezi, Kabarcık gibi nadide türler neredeyse kayboldu; köyün eski bağlarının tadı ve zenginliği artık sadece anılarda yaşıyor.
ÜZÜM BAĞLARI EVLERE UZAKTIDarende’de önceki yıllarda bulunan ve şimdilerde yok olan üzümle ilgili darendepostasi’na konuşan Emekli öğretmen Yurdakul Baykal, “Geçmişte bizim Günpınar, Yokuş dediğimiz mezraları ve aşağı Yokuş olmak üzere 3 bin dönüm üzüm bağımız vardı. Bu üzüm bağları o zamanki insanların ailelerin geçim kaynağıydı. Gider üzümünü toplar, yükçülere verir satar ya da kendisi imkanları olanı da hayvanlarına yükler, Yeniköy’e Yarımca’ya uğraşır, satar ve zahiresine eder öyle giderlerdi Çukurova’ya. Zaman içerisinde bu bağları maalesef kaybettik. Niçin kaybettik? Birçok nedeni var gibi, birinci neden bu üzüm bağları evlerimize uzaktı. Yani bizim de vardı üzüm bağımız, aşağı yukarı 3-4 kilometre uzaklıkta, yani yürüyerek ya da hayvan sırtında giderdik, bu üzümü eve getirmek, değerlendirmek güçtü” ifadelerini kullandı.
GURBETE GİDEN ZAMANINDA GELEMEDİZaman içerisinde gurbetçilik olayının çoğaldığını belirten Baykal, şöyle devam etti: “İnsanlar geçimini Çukurova’da buldu. Ve sonbahar gelince gittiler. İlkbaharda gelemediler, yani zamanında bakım yapamadılar. Dolayısıyla bu durumda üzüm bağlarının yok olmasına, harap olmasına sebep oldu. Bir başka neden, gelişen teknoloji ile birlikte pancar ekimi başladı, patates ekimi başladı. Üzüm bağının bakımı herhalde daha zor muydu bilemiyorum, ben çiftçi değilim bunları değerlendiremiyorum. Onlara çok daha ilginç geldi ve onu bozdular. O bin bir zahmetle, bin bir güçlükle yapılan bağları tarla yaptılar. Patates ekildi, son yıllarda ayçiçeği de duyuyorum, yani tarla doğdu. Bir bakıma ağaç da dikildi belki ama yeterli değil. Yani araç sahiplerinden edindiğim bilgiye göre belki de yüzde beş oranında ceviz ağacı, badem ağacı gibi ağaçlar dikildi. Yani tarla oldu sonuç olarak tarla oldu ve kayıp gitti, gerçekten ayağımızın altında kayıp gitti. Ve hala mevcut üzüm bağı olan bir arkadaşımızla konuştum da şunu diyordum ben, eğer bu 3 bin dönüm üzüm bağı kalsaydı, şimdi Günpınarlıların ekonomisini hoplatırdı.”
KABARCIK VE AZEZİ YOK OLDUDarende’de yetişen çok nadide üzüm türleri olduğunu hatırlatan Yurdakul Baykal, “Şampiyon dediğimiz bir türde, Kabarcık, Tarsus beyazına benzeyen Kahramanmaraş yöresinde belki de adı vardır bilmiyorum, yetiştirilen beyaz üzüm. Bir diğeri de kurutmalık üzüm siyah üzüm ve bir de onun mağma türü vardı. Azezi dediğimiz tür, nadide bir tür. Sonbahar ve geç vakitlerde bulunan ve çok uzun ömürlü, bahara kadar koruma altına alındığında, kendi ağacı içeri süslemeden ve eve kesin kestirdiğinizde, onu sakladığınız takdirde, bahara kadar dayanabilir. Ben zaman zaman üzüm bağlarına gidiyorum üzüm baharlarına. Geçenlerde yine gittim. Çok az. Diyelim ki iki dönümlük bir üzüm bağı varsa 3-4 kök Azezi var. Ve üzerinde ürün çok az. Yine, turfanda türlerden Malatya, siyah taneli erken olgunlaşan türümüz vardı. Bunu hiç de sanmıyorum. O hiç kalmadı herhalde. Gelelim Aşağı Yokuş’a. Orada hiç kalmadı. Bir tane bile asla göremezsiniz. Şimdiki deprem evlerinin yapıldığı yer var buradan. O yokuşa tırmandıktan sonra, sağ tarafta, olabildiğine üzüm bağları vardı. Olay böyle” şeklinde konuştu.
İNSAN GÜCÜYLE BAKIM YAPILIRDIEskiden yolun olmadığını ve üzüm bağlarının bakımının çabalanması, sürülmesinin insan gücü yapıldığını vurgulayan Baykal, “Bağlar insan gücüyle nasıl yapılıyordu? Bellenerek yapılıyordu. Ama bu belleme olayları kolay değildi tabi. Bir araya geliyordu insanlar, konu komşu bir araya geliyordu. Ona keşik gitme deniliyordu. Zannediyorum günümüzde de gene hasat döneminde var bugün bunlarda. Hasat zamanında buğday hasat edileceği zaman 3-5 tane çiftçi bir araya geliyor traktörlerini de hazırlıyorlar. Ve birlikte gidiyorlar. O süreci birlikte yapıyorlar, yardımlaşıyorlar. Yardımlaşmayla bu iş kolaylaşıyordu. Üzüm bağların ilkbaharın ilk günlerinde gidilip boğazı açılır. Asmaların boğazı açılır. Bir süre sonra piç dediğimiz tabandan filizler çıkar. O filizler budanır yok edilir. Daha sonra da bellemeye geçiliyor. Son aşaması belleme. Ve belleme bu şekilde keşik gitmeye, bugün imece diyebileceğimiz yardımlaşma, komşu yardımlaşması, akraba yardımlaşması ya da köy çapında yardımlaşma sayesinde kolaylaşıyordu. Tabi günümüzde o da kalmadı. Teknoloji çok hamle yaptı, ileri gitti. Ama bağ kalmadı” ifadelerini kullandı.
RİCA MİNNETLE ÜZÜM İSTEYECEKSİNİZÜzüm bağlarının sahiplerinin az da olsa pazara üzüm getirdiğini söyleyen Baykal, “Bu pazartesi günü ben üreticilerden birinin bir çapa motoruyla manava getirdiğini ve devrettiğini gördüm. Yani Gülpınar kabarcığı nerede satılır? Artık arayacaksınız, bulacaksınız. Ya da o üzüm bağ sahiplerini arayacaksınız. Onlara rica edeceksiniz. Diyeceksiniz ki, bakın Günpınar’ın kabarcığını biz çok seviyoruz. Burada da bulamıyoruz lütfen bize bir sepet getirir misiniz? Bir kasa getirir misiniz? Diyeceksiniz. Bu noktaya geldik. Yani profesyonel anlamda olmayınca üzüm yetiştiriciliği pazarlamada da sıkıntı oluyor. Miktar azalıyor. Dolayısıyla bizlerin de özlediğiniz tadı tadamadığınız oluyor” dedi.
EĞİTİMCİ AİLEDEN EĞİTİMCİLİĞE
Eğitimci bir aileden gelen Baykal, kendi hayatını şöyle anlatıyor: “Benim adım Yurdakul Baykal, ama ailem ve çevrem beni Kadir diye çağırdı. Çift isimli olmanın zorluklarını öğrenim hayatım boyunca yaşadım. Öğretmen bir aileden geliyorum: Dedem Ömer Şemi Efendi, Şemiye Medresesi’nin kurucusuydu; babam 42 yıl öğretmenlik yaptı ve öğrencilerinin hafızasında ‘baba’ olarak kaldı. Ben de babamın yolundan giderek eğitimde hizmet verdim. Gaziantep’te 10 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra askerlik ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda çeşitli kademelerde görev aldım: şube müdürlüğü, daire başkan yardımcılığı, daire başkanlığı ve genel müdür yardımcılığı. Emeklilik sonrası özel sektörde de yaklaşık 10 yıl çalıştım. Böylece toplamda 42 yıl eğitim ve öğretim hizmeti verdim. Şimdi ise emekliliğimi köyümde geçiriyorum. Yaz aylarını 5-7 ay kadar köyümde, geri kalan zamanlarda Mersin’de yaşıyorum.”