Güçlü, Darende’yi dinledi

Darende Haberleri 09.09.2024 - 18:42, Güncelleme: 09.09.2024 - 18:42
 

Güçlü, Darende’yi dinledi

Yaklaşık bir haftadır Malatya’nın inşa sürecini yakından görmek, kentte 6 Şubat depremlerinden buyana yaşananları kaleme almak üzere gelen Abbas Güçlü, Darende’yi dinledi.

AHMET ÇAKIR/DARENDE 6 Şubat 2023 depremi sonrasında Darende’de yaşananları görmek için ilçeye gelen Milliyet gazetesi yazarı Abbas Güçlü, darendepostasi.com imtiyaz sahibi Ahmet Çakır’la bir süre görüştü. Darende’yi yakından görmek ve dinlemek için geldiğini belirten Güçlü, Malatya’nın ticari ve eğitim hayatının felç olduğunu söyledi. DARENDE GÖRÜLMEYE DEĞER Darende’de Günpınar Şelalesi, Somuncu Baba, Hasan Gazi Türbesi’ni gezen Güçlü, “Darende’nin her köşesi ayrı bir güzel. Darende’de bizlere rehberlik eden Darende Belediyesi ekibine, Malatya’dan birlikte geldiğimiz Malatya İl Turizm Müdürü Ali Cengiz ve malatyapencere gazetesi Cem Parlak’a teşekkür ediyorum. Arkadaşlarımızla Darende’de geziler yapacağız. Depremden sonraki durumu görmek istiyoruz. Gördüğüm kadarıyla Darende’nin doğal güzellikleri görülmeye değer” ifadelerini kullandı. EĞİTİM VE TİCARET FELÇ OLMUŞ Malatya’da yaptığı incelemelerle ilgili de bilgi veren Güçlü, “Şimdiye kadar yaptığımız gözlemlerde Malatya’da ticaret gibi eğitim de felç olmuş durumda. Malatya’da 160 okuldan sadece 25’i eğitime hazır haldeymiş. Aradan 1.5 yıl geçmesine rağmen 70’i aşkın konteyner kentte hâlâ 120 bin depremzede vatandaşımız yaşıyor. Ağır hasarlı binlerce ev, apartman, işyeri yıkılmayı bekliyor. Enkazı kaldırılan noktalara yeni konutların ne zaman yapılacağı tam bir muamma! Malatya’nın yeniden inşa sürecindeki gelişmeleri yakından takip ediyorum. Malatya, bu zorlu dönemi aşar” şeklinde konuştu. Abbas Güçlü, Malatya ile ilgili 2 yazı kaleme aldı. Güçlü’nün Milliyet’te yer alan “Malatya sendromu (1)-(2)” başlıklı yazıları şöyle: MALATYA SENDROMU (1) “Malatya ismi size ne çağrıştırıyor? Kayısı, kayısı, kayısı… Oysa öylesine farklı özelliklere sahip ki yaptığınız her ziyarette, attığınız her adımda sizi fazlasıyla şaşırtıyor. İnönü’nün ve Özal’ın memleketi, en çok profesör çıkartan kentimiz, müzeler kenti, tarihi, turistik yöreleri ve coğrafi işaretli ürünlerinin yanı sıra üniversiteleriyle de ayrıcalıklı bir konumdaydı. Ta ki son depreme kadar!.. Kahramanmaraş dışında Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana ve Elazığ’ı da içine alan ve on binlerce vatandaşımızın ölümüne neden olan “asrın felaketi”nde Malatya da derin yaralar aldı. Ölü sayısı diğer kentlerle kıyaslandığında çok değildi ama çoğu yeni olan binalardaki hasar inanılmaz boyuttaydı. Binlerce bina anında yıkıldı, binlercesi de ağır hasar aldı. Garip olan ise yaşanan felaketin boyutlarının yerel yöneticiler tarafından kamuoyuna ve özellikle de Ankara’ya yeterince anlatılmaması… Koordinatör olarak dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy görevlendirilmiş. Gelen giden çok olmuş, çok vaatlerde bulunulmuş ama arkası gelmemiş! Aradan 1.5 yıl geçmesine rağmen 70’i aşkın konteyner kentte hâlâ 120 bin depremzede vatandaşımız yaşıyor. Ağır hasarlı binlerce ev, apartman, işyeri yıkılmayı bekliyor. Enkazı kaldırılan noktalara yeni konutların ne zaman yapılacağı tam bir muamma! Moral, motivasyon sıfır. Verilen sözler hep havada kalmış. Dönemin valisi, belediye başkanı değişmiş, üç, beş aylığına hapse atılan müteahhitler çoktan çıkmış ve inşaatlara kaldıkları yerden devam ediyormuş. “Ağır hasarlı binalar” da orta hasarlı binalara dönüştürülüp, biraz güçlendirmeyle yeniden pazarlanıyormuş. Son yıllarda yapılan binaların en az yarısı yerle bir olmuş ya da oturulamaz hale gelmiş. En acısı ise hesap veren tek kişi olmadığı gibi yıkılan evlerin kredi borçları istenmeye devam ediyormuş. Anlatılanları dinledikçe, yaşanan felaketin doğa kaynaklı gibi gözükse de tamamen insan odaklı olduğunu görüyor ve bunu haykıramamanın çaresizliği içinde kıvrandıklarına şahit oluyorsunuz… Her şeyi biliyorlar ama konuşamıyorlar ve adeta bunun altında eziliyorlar. Malatyalılar mütevazi olduğu kadar gururlu insanlar. İstemezler verirler, şikayetçi olmazlar görülsün isterler… Ve öyle bir noktaya gelmişler ki birilerinin ve özellikle Ankara’nın kışa girmeden önce içinde bulundukları durumu yakından görmelerini ve kendilerini bu ağır yükten kurtarmalarını umuyor, bekliyor ve hak ettiklerine inanıyorlar!.. Ölmüş de ağlayanı yok! Gelinen son noktayı da önceki gün bu konuda basın toplantısı düzenleyen Malatya Büyükşehir Belediye’sinin TOKİ kökenli yeni Başkanı Sami Er’den dinleyelim: “Belediye Başkanı olduktan bir hafta sonra Gaziantep’te Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetimler Başkanımız Şükrü Karatepe başkanlığında deprem bölgesi belediye başkanları ile bir toplantı gerçekleştirildi. Orada deprem bölgelerine verilen destek miktarları hakkında sunumlar gerçekleştirildi. O sunumu takip ederken içim içime sığmadı, isyan edesim geldi ve bir an önce toplantıdan çıkmak istedim. Sebebi şu; devletimiz Dünya Bankası’ndan kredi almış ve bu aldığı krediyi deprem bölgesi belediyelerine, Su Kanalizasyon İdareleri üzerinde hibe olarak veriyor. Destek miktarlarına baktığımızda Hatay 380 milyon euro, Karamanmaraş 260 milyon euro, Gazientep’e 177 milyon euro verilmiş, Malatya’ya ise 155 milyon euro destek aktarılmış. Rakamı görünce içim daraldı. O toplantıda bir açıklama yaptım. Malatya, Hatay’dan sonra en çok hasar alan 2’nci il. Bu nasıl bir adalet, Malatya ölmüş ağlayanı yok dedim. Orada biri çıkıp ‘Bize Malatya’da her şeyin yolunda olduğunu söylendi’ dedi. Orada Malatya’nın gerçek durumunu anlatmaya çalıştım. Diğer deprem illerini gezdim ve Malatya’ya göre biraz daha kalkındıklarını gördüm. Malatya tek merkezli bir şehir, çarşı çökünce her şey çöktü. Malatya’nın durumunu devlet büyüklerine anlatmak lazım. Ankara’ya gittim bakanlarla, yetkililerle görüştüm ve hâlâ da görüşmeye devam ediyorum” şeklinde konuştu… ÖZETİN ÖZETİ: Malatya, sadece Malatyalıların değil ülkemizin gözbebeği. Onlara bu zor günlerde sahip çıkmak hepimizin görevi! En çok da aldıklarının karşılığını vermeyenlerin!.." MALATYA SENDROMU (2) Malatya’yı gezdikçe “akıl tutulması” denilen kavramın ne anlama geldiğini en vurucu bir şekilde çok net anlıyorsunuz. Tarihçiler Bizans’ın düşmekte olduğu son günlerde, imparatorluğun geleceğinden daha çok “meleklerin dişi mi yoksa erkek mi” olduğunun tartışıldığını yazarlar ve ne zaman gündem saptırma ve detaylarda boğulma söz konusu olsa, bu tespiti hatırlatırlar. Malatya’yı gezerken bu anekdot aklıma geldi. Malatya maddi, manevi, psikolojik çok derin yaralar almış ve onlar hâlâ kentin nasıl ayağa kaldırılacağından çok detaylarla boğuşuyorlar. Bu yüzden de ne sağlıklı bir durum tespiti yapabilmişler ne geçmişten ne de yaşananlardan ders alarak güçlü bir gelecek planlaması yapabilmişler. Dolular hem de çok dolular ama seslerini bırakın başkalarına, kendilerine bile duyuramıyorlar. Üzerlerinde çok yönlü müthiş bir baskı var. Konuşmaktan korkmuyorlar ama anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan çekiniyorlar. Her şeyi içlerine atıyorlar, bu yüzden de psikolojileri alt üst olmuş durumda. Yalnız hem de yapayalnızlar… Önceki yönetimler her şeyi toz pembe göstermiş, şimdikiler ise boşa geçen zamanı, kaçan fırsatları, heba edilen kaynakları ve en önemlisi kaybedilen güveni sürekli olarak dile getirmenin ötesine henüz geçebilmiş değiller. Bu da, her an birilerinin üzerine yıkılması beklenen çok ağır hasarlı binalar gibi o zor günleri, her gün yeniden yaşatmanın ve moralleri daha da bozmanın ötesinde bir işe yaramıyor. Malatya’nın ilçelerinden Pütürge’ye de uğradık. Elazığ Depremi’nde zarar gören binalar anında yıkılmış ve bina bazında değil, ada bazında yeniden inşa edilmiş. Elbette Malatya ile kıyaslanamayacak kadar küçük bir ilçe ama görünen o ki oradaki o kararlı irade Malatya’da da olsaydı, bugün hâlâ bunları konuşuyor olmazdık! Malatya’da ticaret gibi eğitim de felç olmuş durumda. 6 saat arayla gerçekleşen depremlerin ikincisi okul saatine denk gelseydi, binlerce öğrencimiz yaşamını yitirilebilirdi. Elazığ Depremi’nden sonra güçlendiren okullar gibi yeni yapılan okulların yarıdan fazlası da yerle bir olmuş. Okullar yarın açılıyor ama 160 okuldan sadece 25’i eğitime hazır haldeymiş! 100 bin öğrenci, daha iyi bir eğitim için başka kentlere göç etmiş. Eğitim pandemiden bugüne ağır aksak yürüyor, konteyner kentlerdeki öğrencilerin sağlıksız koşullarda öğrenimlerini sürdürmeleri ise mümkün değilmiş. YKS ve LGS benzeri sınavlarda bırakın Türkiye genelini, diğer depremzede kentlerdeki yaşıtlarıyla eşit koşullarda yarıştıklarını söylemek abesle iştigal olur. Henüz oturuma açılmasa da yüz binlerce kişinin barınacağı yeni mahalleler kurulmuş! Depremden daha acı olan ne biliyor musunuz? Ne altyapıları varmış ne de okulları. Daha yeni başlanıyormuş! İlk yapılması gerekenler neden en sonraya bırakılır anlamak mümkün değil! Ama biz buna çok alışığız! KKTC’ye anavatandan denizin altından su götürdük dağıtım ihalesini yapmayı unuttuk, dünyanın en büyük havaalanını bitirdik metro ihalesini uçaklar inmeye başladıktan sonra yaptık, okullar yarın açılıyor ama atamaları hâlâ gerçekleştiremedik… Malatya müthiş dinamikleri olan bir kentimiz. Başına geleceklerinin hep farkındaydılar. Cumhuriyet tarihi boyunca başta kendi belediye meclisleri olmak üzere yapılan yanlışları her fırsatta dile getirdiler. Yerel medya yazmaktan usandı, karar vericiler üç maymunu oynamaktan bıkmadı. Aynı durum İstanbul için de söz konusu değil mi? Söylenmedik söz kalmadı ama hâlâ arpa boyu yol alamıyoruz. İstanbul’un çaresizliği ne ise Malatya’nınki de o! Eminiz ki yaşananlardan büyük dersler alacak, kaybettikleri zamanı, enerjiyi, kaynakları ve moral değerleri, ortak akıl çerçevesinde, günü kurtarma ve bireysel menfaatler yerine kamu yararını öne çıkartacak şekilde daha akılcı, daha verimli ve daha hızlı kullanacaklardır. Malatya dışarıdan bakıldığında sahipsiz bir kent gibi görülse de kesinlikle sahipsiz değildir. Moralleri yerine geldiğinde hem kendilerine hem de tüm ülkeye fazlasıyla yeteceklerdir. Malatya ‘ölü bir kent’ kesinlikle değildir. Şu an için öylesi bir görüntü söz konusu olsa da en kısa zamanda küllerinden yeniden doğacaklarından emin olabilirsiniz. Malatya kırgın, küskün, parçalanmış, unutulmuş ya da her şeyi sineye çekmiş bir kent hiç değildir. Günü geldiğinde bunu herkes görecektir… Suskunlukları da her şeyi sineye çekmelerinden değil, “sabrın sonu selamettir” şiarına inanmalarındandır. ÖZETİN ÖZETİ: Malatya’nın güzellikleri de sıkıntıları gibi yazmakla bitecek gibi değil. Onları da paylaşacağız. Umudunu yitirme Malatya, sen değil seni unutanlar utansın!..
Yaklaşık bir haftadır Malatya’nın inşa sürecini yakından görmek, kentte 6 Şubat depremlerinden buyana yaşananları kaleme almak üzere gelen Abbas Güçlü, Darende’yi dinledi.

AHMET ÇAKIR/DARENDE

6 Şubat 2023 depremi sonrasında Darende’de yaşananları görmek için ilçeye gelen Milliyet gazetesi yazarı Abbas Güçlü, darendepostasi.com imtiyaz sahibi Ahmet Çakır’la bir süre görüştü. Darende’yi yakından görmek ve dinlemek için geldiğini belirten Güçlü, Malatya’nın ticari ve eğitim hayatının felç olduğunu söyledi.

DARENDE GÖRÜLMEYE DEĞER

Darende’de Günpınar Şelalesi, Somuncu Baba, Hasan Gazi Türbesi’ni gezen Güçlü, “Darende’nin her köşesi ayrı bir güzel. Darende’de bizlere rehberlik eden Darende Belediyesi ekibine, Malatya’dan birlikte geldiğimiz Malatya İl Turizm Müdürü Ali Cengiz ve malatyapencere gazetesi Cem Parlak’a teşekkür ediyorum. Arkadaşlarımızla Darende’de geziler yapacağız. Depremden sonraki durumu görmek istiyoruz. Gördüğüm kadarıyla Darende’nin doğal güzellikleri görülmeye değer” ifadelerini kullandı.

EĞİTİM VE TİCARET FELÇ OLMUŞ

Malatya’da yaptığı incelemelerle ilgili de bilgi veren Güçlü, “Şimdiye kadar yaptığımız gözlemlerde Malatya’da ticaret gibi eğitim de felç olmuş durumda. Malatya’da 160 okuldan sadece 25’i eğitime hazır haldeymiş. Aradan 1.5 yıl geçmesine rağmen 70’i aşkın konteyner kentte hâlâ 120 bin depremzede vatandaşımız yaşıyor. Ağır hasarlı binlerce ev, apartman, işyeri yıkılmayı bekliyor. Enkazı kaldırılan noktalara yeni konutların ne zaman yapılacağı tam bir muamma! Malatya’nın yeniden inşa sürecindeki gelişmeleri yakından takip ediyorum. Malatya, bu zorlu dönemi aşar” şeklinde konuştu.

Abbas Güçlü, Malatya ile ilgili 2 yazı kaleme aldı. Güçlü’nün Milliyet’te yer alan “Malatya sendromu (1)-(2)” başlıklı yazıları şöyle:

MALATYA SENDROMU (1)

“Malatya ismi size ne çağrıştırıyor?

Kayısı, kayısı, kayısı…

Oysa öylesine farklı özelliklere sahip ki yaptığınız her ziyarette, attığınız her adımda sizi fazlasıyla şaşırtıyor.

İnönü’nün ve Özal’ın memleketi, en çok profesör çıkartan kentimiz, müzeler kenti, tarihi, turistik yöreleri ve coğrafi işaretli ürünlerinin yanı sıra üniversiteleriyle de ayrıcalıklı bir konumdaydı. Ta ki son depreme kadar!..

Kahramanmaraş dışında Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana ve Elazığ’ı da içine alan ve on binlerce vatandaşımızın ölümüne neden olan “asrın felaketi”nde Malatya da derin yaralar aldı.

Ölü sayısı diğer kentlerle kıyaslandığında çok değildi ama çoğu yeni olan binalardaki hasar inanılmaz boyuttaydı.

Binlerce bina anında yıkıldı, binlercesi de ağır hasar aldı. Garip olan ise yaşanan felaketin boyutlarının yerel yöneticiler tarafından kamuoyuna ve özellikle de Ankara’ya yeterince anlatılmaması…

Koordinatör olarak dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy görevlendirilmiş. Gelen giden çok olmuş, çok vaatlerde bulunulmuş ama arkası gelmemiş!

Aradan 1.5 yıl geçmesine rağmen 70’i aşkın konteyner kentte hâlâ 120 bin depremzede vatandaşımız yaşıyor. Ağır hasarlı binlerce ev, apartman, işyeri yıkılmayı bekliyor. Enkazı kaldırılan noktalara yeni konutların ne zaman yapılacağı tam bir muamma!

Moral, motivasyon sıfır. Verilen sözler hep havada kalmış. Dönemin valisi, belediye başkanı değişmiş, üç, beş aylığına hapse atılan müteahhitler çoktan çıkmış ve inşaatlara kaldıkları yerden devam ediyormuş. “Ağır hasarlı binalar” da orta hasarlı binalara dönüştürülüp, biraz güçlendirmeyle yeniden pazarlanıyormuş.

Son yıllarda yapılan binaların en az yarısı yerle bir olmuş ya da oturulamaz hale gelmiş. En acısı ise hesap veren tek kişi olmadığı gibi yıkılan evlerin kredi borçları istenmeye devam ediyormuş.

Anlatılanları dinledikçe, yaşanan felaketin doğa kaynaklı gibi gözükse de tamamen insan odaklı olduğunu görüyor ve bunu haykıramamanın çaresizliği içinde kıvrandıklarına şahit oluyorsunuz…

Her şeyi biliyorlar ama konuşamıyorlar ve adeta bunun altında eziliyorlar.

Malatyalılar mütevazi olduğu kadar gururlu insanlar. İstemezler verirler, şikayetçi olmazlar görülsün isterler…

Ve öyle bir noktaya gelmişler ki birilerinin ve özellikle Ankara’nın kışa girmeden önce içinde bulundukları durumu yakından görmelerini ve kendilerini bu ağır yükten kurtarmalarını umuyor, bekliyor ve hak ettiklerine inanıyorlar!..

Ölmüş de ağlayanı yok!

Gelinen son noktayı da önceki gün bu konuda basın toplantısı düzenleyen Malatya Büyükşehir Belediye’sinin TOKİ kökenli yeni Başkanı Sami Er’den dinleyelim:

“Belediye Başkanı olduktan bir hafta sonra Gaziantep’te Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetimler Başkanımız Şükrü Karatepe başkanlığında deprem bölgesi belediye başkanları ile bir toplantı gerçekleştirildi.

Orada deprem bölgelerine verilen destek miktarları hakkında sunumlar gerçekleştirildi. O sunumu takip ederken içim içime sığmadı, isyan edesim geldi ve bir an önce toplantıdan çıkmak istedim. Sebebi şu; devletimiz Dünya Bankası’ndan kredi almış ve bu aldığı krediyi deprem bölgesi belediyelerine, Su Kanalizasyon İdareleri üzerinde hibe olarak veriyor. Destek miktarlarına baktığımızda Hatay 380 milyon euro, Karamanmaraş 260 milyon euro, Gazientep’e 177 milyon euro verilmiş, Malatya’ya ise 155 milyon euro destek aktarılmış.

Rakamı görünce içim daraldı. O toplantıda bir açıklama yaptım. Malatya, Hatay’dan sonra en çok hasar alan 2’nci il. Bu nasıl bir adalet, Malatya ölmüş ağlayanı yok dedim. Orada biri çıkıp ‘Bize Malatya’da her şeyin yolunda olduğunu söylendi’ dedi. Orada Malatya’nın gerçek durumunu anlatmaya çalıştım. Diğer deprem illerini gezdim ve Malatya’ya göre biraz daha kalkındıklarını gördüm. Malatya tek merkezli bir şehir, çarşı çökünce her şey çöktü. Malatya’nın durumunu devlet büyüklerine anlatmak lazım. Ankara’ya gittim bakanlarla, yetkililerle görüştüm ve hâlâ da görüşmeye devam ediyorum” şeklinde konuştu…

ÖZETİN ÖZETİ: Malatya, sadece Malatyalıların değil ülkemizin gözbebeği. Onlara bu zor günlerde sahip çıkmak hepimizin görevi! En çok da aldıklarının karşılığını vermeyenlerin!.."

MALATYA SENDROMU (2)

Malatya’yı gezdikçe “akıl tutulması” denilen kavramın ne anlama geldiğini en vurucu bir şekilde çok net anlıyorsunuz. Tarihçiler Bizans’ın düşmekte olduğu son günlerde, imparatorluğun geleceğinden daha çok “meleklerin dişi mi yoksa erkek mi” olduğunun tartışıldığını yazarlar ve ne zaman gündem saptırma ve detaylarda boğulma söz konusu olsa, bu tespiti hatırlatırlar.

Malatya’yı gezerken bu anekdot aklıma geldi. Malatya maddi, manevi, psikolojik çok derin yaralar almış ve onlar hâlâ kentin nasıl ayağa kaldırılacağından çok detaylarla boğuşuyorlar. Bu yüzden de ne sağlıklı bir durum tespiti yapabilmişler ne geçmişten ne de yaşananlardan ders alarak güçlü bir gelecek planlaması yapabilmişler.

Dolular hem de çok dolular ama seslerini bırakın başkalarına, kendilerine bile duyuramıyorlar. Üzerlerinde çok yönlü müthiş bir baskı var. Konuşmaktan korkmuyorlar ama anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan çekiniyorlar.

Her şeyi içlerine atıyorlar, bu yüzden de psikolojileri alt üst olmuş durumda. Yalnız hem de yapayalnızlar… Önceki yönetimler her şeyi toz pembe göstermiş, şimdikiler ise boşa geçen zamanı, kaçan fırsatları, heba edilen kaynakları ve en önemlisi kaybedilen güveni sürekli olarak dile getirmenin ötesine henüz geçebilmiş değiller. Bu da, her an birilerinin üzerine yıkılması beklenen çok ağır hasarlı binalar gibi o zor günleri, her gün yeniden yaşatmanın ve moralleri daha da bozmanın ötesinde bir işe yaramıyor.

Malatya’nın ilçelerinden Pütürge’ye de uğradık. Elazığ Depremi’nde zarar gören binalar anında yıkılmış ve bina bazında değil, ada bazında yeniden inşa edilmiş. Elbette Malatya ile kıyaslanamayacak kadar küçük bir ilçe ama görünen o ki oradaki o kararlı irade Malatya’da da olsaydı, bugün hâlâ bunları konuşuyor olmazdık! Malatya’da ticaret gibi eğitim de felç olmuş durumda. 6 saat arayla gerçekleşen depremlerin ikincisi okul saatine denk gelseydi, binlerce öğrencimiz yaşamını yitirilebilirdi. Elazığ Depremi’nden sonra güçlendiren okullar gibi yeni yapılan okulların yarıdan fazlası da yerle bir olmuş. Okullar yarın açılıyor ama 160 okuldan sadece 25’i eğitime hazır haldeymiş!

100 bin öğrenci, daha iyi bir eğitim için başka kentlere göç etmiş. Eğitim pandemiden bugüne ağır aksak yürüyor, konteyner kentlerdeki öğrencilerin sağlıksız koşullarda öğrenimlerini sürdürmeleri ise mümkün değilmiş. YKS ve LGS benzeri sınavlarda bırakın Türkiye genelini, diğer depremzede kentlerdeki yaşıtlarıyla eşit koşullarda yarıştıklarını söylemek abesle iştigal olur. Henüz oturuma açılmasa da yüz binlerce kişinin barınacağı yeni mahalleler kurulmuş! Depremden daha acı olan ne biliyor musunuz? Ne altyapıları varmış ne de okulları. Daha yeni başlanıyormuş!

İlk yapılması gerekenler neden en sonraya bırakılır anlamak mümkün değil! Ama biz buna çok alışığız! KKTC’ye anavatandan denizin altından su götürdük dağıtım ihalesini yapmayı unuttuk, dünyanın en büyük havaalanını bitirdik metro ihalesini uçaklar inmeye başladıktan sonra yaptık, okullar yarın açılıyor ama atamaları hâlâ gerçekleştiremedik…

Malatya müthiş dinamikleri olan bir kentimiz. Başına geleceklerinin hep farkındaydılar. Cumhuriyet tarihi boyunca başta kendi belediye meclisleri olmak üzere yapılan yanlışları her fırsatta dile getirdiler. Yerel medya yazmaktan usandı, karar vericiler üç maymunu oynamaktan bıkmadı. Aynı durum İstanbul için de söz konusu değil mi? Söylenmedik söz kalmadı ama hâlâ arpa boyu yol alamıyoruz.

İstanbul’un çaresizliği ne ise Malatya’nınki de o! Eminiz ki yaşananlardan büyük dersler alacak, kaybettikleri zamanı, enerjiyi, kaynakları ve moral değerleri, ortak akıl çerçevesinde, günü kurtarma ve bireysel menfaatler yerine kamu yararını öne çıkartacak şekilde daha akılcı, daha verimli ve daha hızlı kullanacaklardır. Malatya dışarıdan bakıldığında sahipsiz bir kent gibi görülse de kesinlikle sahipsiz değildir. Moralleri yerine geldiğinde hem kendilerine hem de tüm ülkeye fazlasıyla yeteceklerdir. Malatya ‘ölü bir kent’ kesinlikle değildir.

Şu an için öylesi bir görüntü söz konusu olsa da en kısa zamanda küllerinden yeniden doğacaklarından emin olabilirsiniz. Malatya kırgın, küskün, parçalanmış, unutulmuş ya da her şeyi sineye çekmiş bir kent hiç değildir. Günü geldiğinde bunu herkes görecektir… Suskunlukları da her şeyi sineye çekmelerinden değil, “sabrın sonu selamettir” şiarına inanmalarındandır.

ÖZETİN ÖZETİ: Malatya’nın güzellikleri de sıkıntıları gibi yazmakla bitecek gibi değil. Onları da paylaşacağız. Umudunu yitirme Malatya, sen değil seni unutanlar utansın!..

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve darendepostasi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.